Poor Things (Zavallılar) Film Analizi
Benim için yılın en iyileri arasına çoktan girmiş olsa da herkese tavsiye edebileceğim bir film değil The Poor Things. Aksine, sahnelerin çoğunun insanı rahatsız edecek kadar garip olduğunu vurgulamam gerekiyor.
Normalde filmin yaş sınırı var, ama kendimden biliyorum, internetten bir şeyler izlerken kimsenin bu uyarıları kale aldığı yok. O yüzden bir tur da ben sizi uyarmayı deneyeceğim: Eğer on altı yaşından küçükseniz veya kan, iç organlar ve cinsel ilişkileri izlemekten hoşlanmıyorsanız bu filmi muhtemelen izlememelisiniz. Eğer uyarılarım sizi etkilemediyse ve filmi hala izlemediyseniz bu yazının spoiler içereceğini de söylemem gerekiyor. Sayfayı alta alarak filmden sonra üzerine düşünüp tartışmak icin geri açmanızı tavsiye ederim.
Film intihar eden hamile bir kadın (Emma Stone) ve onu bulan deli bir doktorla (Dr. Godwin/ Willem Dafoe) başlıyor, ve baştan sona kadar eleştirmenlerin kendisine taktığı 'feminist bir Frankestein öyküsü' lakabını gururla taşıyor, çünkü Mary Shelley'in romanına benzer bir şekilde doktorumuz bulduğu kadının hayatını kurtarırken beynini karnındaki bebeğin beyniyle değiştiriyor. Hayata dönen yeni kadının adını ise Bella Baxter koyuyor.
Film boyunca yaşananları Bella'nın gözünden görmekteyiz. Tam olarak bu yüzden ilk sahnelerde dünyayı yeni yeni öğrenmeye başlayan Bella'nın yaşadıkları siyah-beyaz olarak karşımıza çıkmakta. Ayrıca, kıyafetlerinin de en aykırı olduğu dönemler de bu siyah-beyaz sahneler.
İlerleyen sahnelerde özgürlüğüne ve yeni şeyler öğrenmeye düşkün Bella, Duncan Wedderburn (Mark Ruffalo) ile birlikte uzun bir yolculuğa çıkar. Ben filmdeki Polonya sahnelerini ilk gördüğümde filmin bulunduğu zaman dilimini sorgulama hatasına düştüm, bir anda 17. yüzyıldan 25. yüzyıla atlamış gibi hissettim kendimi çünkü fazlasıyla ütopik bir görüntüye bakıyordum. Daha sonra bu rengarenk tonların, ilginç geometrik şekillerin ve gemideki gün batımlarının aslında gün geçtikçe hayata dair yeni şeyler öğrenen Bella'nın bakış açısına göre değiştiğini fark ettim. Kostümlerin stili de her sahnede karakterin tutumuyla birlikte değişmeye devam ediyordu tabii. Mesela İngiltere'ye geri döndüğünde giydiği kıyafetler, tipki arkaplan renk tonlaması gibi sıkıcı, yani normal bir hal almıştı.
Film boyunca sürekli tekrar eden esas vurgu, Bella'nın özgürlüğüne olan düşkünlüğü ve kendi başına buyruğu olabilir. Toplumun algıları ve 'düzgün davranış biçimleri' hakkında hiçbir bilgisi olmaması, çıktığı yolculuklar boyunca kendisinin en büyük destekçisi oluyor diyebilirim.
Emma Stone'un oyunculuğunu övmeden bu yazıyı tamamlanmış kabul edemem . Yetişkin insan vücudunda yaşayan bir bebek olmak her oyuncunun rahatlıkla oynayabileceği bir rol değil bence Bella, ama Emma Stone o kadar doğal oynamış ki rolü, sanki hayatı boyunca buna hazırlanıyormuş gibi.
Son olarak, okulla ilgili yaptığım bir araştırma sonucunda Doktor Godwin'in evinin John Soane'in evinden esinlendiğini öğrendim. Eğer yolunuz Londraya düşerse ve bu filme ilham olan koleksiyonu görmek isterseniz, girişinin ücretsiz olduğunu da söylemek isterim.